Söyleşi..

Dünyada en çok bilinen üç markadan birine adını veren Pierre Cardin, moda ve giyim tarzı konusunda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Pierre Cardin, bir gün Cannes’da geziye çıkmış. Biraz uzakta bir villa görmüş. Yardımcısına dönüp “burayı alalım” demiş. Yardımcısının ‘Efendim orası zaten bizim’ sözleri üzerine de “O zaman gidip görelim” demiş. Bu hikaye Cardin’in gayrimenkullerinin sayısını bilmediğinin bir kanıtı olarak anlatılıyor.

Dünyada en çok bilinen üç giyim markasından biri olan Pierre Cardin’i mutlaka duymuşsunuzdur. Peki markaya ismini veren Pierre Cardin’i yeteri kadar tanıyor musunuz? Sanırım hayır. Eğer onun hakkında bildikleriniz dünyanın en ünlü modacısı olduğundan ibaretse bu yazı Cardin’i yakından tanımak için iyi bir fırsat. Moda, Cardin’i dünyaya tanıtan bir alan olsa da aslında onun modadan başka işleri var. Neler mi? Tiyatro yazarı, oyuncusu, yönetmeni, sinema yazarı ve yönetmeni, mobilya tasarımcısı, heykeltıraş, seramik sanatçısı, moda tasarımcısı… ‘10 parmağında 10 marifet’ sözü Cardin’i anlatmak için var sanki.

Hazır giyimden mobilyaya, tencereden parfüme 90’a yakın markanın sahibi olan Pierre Cardin’in 160 ülkede 900 lisansörü var. Adının ulaşmadığı tek yer Birmanya. Dünyada Coca Cola ve Levi’s’tan sonra en çok tanınan marka olan Pierre Cardin, para basan makine gibi. Bugün hiçbir şey yapmasa da adının lisans hakkından yılda 100 milyon Euro gelir elde ediyor. Markasını satabileceğini söyleyen Cardin, bunun için 1 milyar Euro fiyat biçiyor.

Dünyanın en büyük gayrimenkul zenginlerinden olan Pierre Cardin’in bu yönü çok bilinmiyor. Çünkü o çeşitli jestlerle, gazetelerde yayınlanan ‘dünyanın en zengin listeleri’nde yer almamayı başarıyor. Bu konuda tek istisna 12 yıl önce bir haber yapan Financal Times. Gazetenin haberine göre Cardin’in sahip olduğu gayrimenkullerin değeri 2 milyar dolardı. Yine yakın çevresinin verdiği bilgilere göre Cardin, son 12 yılda gayrimenkullerini iki katına çıkarmış. “Ben birçok insanın aksine dünyanın en zenginleri arasında yer almaktan hoşlanmıyorum.” diyen Cardin, yatırımlarıyla ilgili şunları söylüyor: “Sahip olduğum malları parasal karşılığıyla düşünmek istemiyorum. Harabeleri alıp, restore ediyorum, bu beni mutlu ediyor. Değerinin ne olduğu beni ilgilendirmiyor. Parayı sevseydim, bankaya yatırırdım. Çin’de Marko Polo filmine harcadığım parayla 40 tane şato alırdım mesela.” Pierre Cardin’in gayrimenkul yatırımlarının altında “Ben köylü çocuğuyum, paramı toprağa yatırırım.” anlayışı yatıyor. Pierre Cardin’in Fransa’nın hemen her yerinde şatosu, evi, tiyatrosu veya dükkanı var. Paris’in ünlü meydanında bir devlete ait olan yerler var - Başkanlık Sarayı, Parlamento binası, Amerikan elçilikleri gibi bir de ona ait yerler. Cardin, sahip olduğu gayrimenkullerin sayısını bilmiyor. “Sahip olduğum yerlerin hepsi emeğin sonucudur. Kumarda kazanılmadı, piyangodan çıkmadı. Parayı sevseydim bankaya yatırır veya borsada oynardım.” diyor. Onunla ilgili yakın bir dostunun anlattığı şu hikaye oldukça ilginç: “Bir gün Cannes’da geziyorduk. Çok güzel bir villa gördü. ‘Burası çok güzel hemen alalım.’ dedi, biz de ‘Efendim orası zaten bizim.’ dedik. ‘O zaman gidip görelim.’ dedi.” Geçtiğimiz hafta Pierre Cardin’in misafiriydik. Dört gün boyunca Paris, Nice ve Cannes’ı Cardin’in rehberliğinde gezdik. Onunla tanışmak için Paris’e doğru yola çıktığımızda doğrusu 85 yaşında ‘elini eteğini işten çekmiş’ yaşlı bir insan bekliyorduk. Ancak ilk gördüğümüzde ilginç bir kişilik olduğunu anladık. 85 yaşında, fakat 40 yaşındakiler kadar enerjik. Aydınlı Group adına Yönetim Kurulu Üyesi Ahmet Sait Kavurmacı, eşi Esra Kavurmacı ile birlikte bir grup gazeteci Paris sokaklarında Pierre Cardin’e yetişmek için epey zorlandık. Gezdiğimiz yerler, sahibi olduğu müze (Escape Cardin Müzesi), atölyesi, tiyatrosu, Maxim’s ve Minim’s restoranlarıyla sınırlıydı iyi ki… Çünkü Cardin, gezmekten, konuşmaktan ve çalışmaktan yılmıyor.

Hazır giyimin mucidi

Pierre Cardin, 1922’de İtalya’de doğdu, iki yaşındayken Fransa’ya göç etti. Paris’te küçük bir terzi atölyesinde moda dünyasına adım attı. Ardından Christian Dior ile çalıştı. 1950’de Dior’un yanından ayrılarak modada Cardin çağını başlattı. Moda tarihinde devrim sayılan pek çok giysiyi keşfetti. 65 yıllık birikimlerini Paris’teki kendi adını taşıyan müzesinde sergiliyor.

Minim’s İstanbul’a şube açacak

Ünlü Maxim’s ve Minim’s restoranlarının sahibi de Pierre Cardin. Concorde Meydanı’ndaki Maxim’s, aynı zamanda dünyanın en pahalı restoranı. Daha çok zenginlerin ve ünlü sanatçıların tercih ettiği Maxim’s’e erkekler kravatsız, kadınlar ise tuvaletsiz giremiyor. Aydınlı, Cardin’e ait Minim’s isimli kafe zincirini Türkiye’ye getirmeye hazırlanıyor.

Hayrunisa Gül şık; ama isterse ona özel kıyafet tasarlayabilirim

Pierre Cardin, çok ilginç bir kişilik. Sevimli, içten, ama kendi bildiğini okuyan bir tarafı var. Basının önüne çıkmayı pek sevmiyor. Türk gazetecilere bir jest yaptı ve ilk kez evini açtı. Biz de merak ettiğimiz birkaç soruyu kendisine yönelttik.

‘Hayatta en önemli şey, hayallerini takip etmektir.’ diyorsunuz. Siz hayallerinizi ne kadar takip ettiniz?

Çin’de düğme satmayı hayal etmiştim. Bir milyar insan var, en az 30 milyar düğme satarım ve çok zengin olurum diye hayal ettim. Sadece düğme satmadım, elbiseyle birlikte sattım. Bir milyar insandan fazlasına ulaştım.

Bundan sonra gerçekleştirmek istediğiniz bir hayaliniz var mı?

Yapmak istediğim her şeyi yaptım. Tiyatro, moda, diplomatik ilişkiler bağlamında, akademik olarak… Fransa’daki Ulusal Akademi’nin üyesi oldum ki bunun üzerinde bir nokta yok. Ve bunların hepsini kendi kendime yaptım.

Modacılar sadece hazır giyim tasarlıyor. Sizin ise tasarlamadığınız iş kalmamış...

Mimari olarak da pek çok çalıştığım şey var. Dekoratörlük yaptım. Aktörlük yaptım; sinemada rol aldım, tiyatro yaptım.

‘Ünlü modacı Pierre Cardin’ olarak anılıyorsunuz. ‘Modacı’dan sonra hangi sıfatla anılmak istersiniz?

Tiyatro olur zannediyorum; şu an Paris’te bir numarayım. Prodüktör olarak pek çok eseri sahneleme fırsatım oldu.

85 yılda kazandıklarınızı son birkaç yıldır sanat yatırımlarıyla halka döndürmeye başladınız. Sanata daha fazla zaman ve para harcamanızın nedeni ne?

Gerçek tutkum moda. O yüzden terziliği bırakmıyorum. Diğer tarafta lokantalar var, koleksiyonlarım var. Hepsini devam ettirmeye çalışıyorum. Birisinden diğerine geçiyorum.

Bu geçişlerinin nedeni heves mi yoksa?

Benim için o kadar normal geliyor ki! Biraz da alışmışlıkla alakalı. Tiyatro, moda, lokanta, akademi, hayatımın normal evreleri.

Moda trendleri son yıllarda insanlara yaşam tarzı olarak dayatılmaya başlandı. Erkek-kadın kavramı giderek zayıflamaya başladı… Bir modacı olarak siz nasıl bakıyorsunuz?

‘Tek tip’, insan hayatında çok önemli oldu. Hem kültürel, hem ticari hem de sosyal hayatını kuşatıyor insanın. Ve modada ticari açıdan da çalışan pek çok insan var: Temsilciler, hammadde üreticileri, giyim, pamuk, lazerli giyim makineleri... İğne iplik hadisesi kalktı ortadan, şimdi her şey fabrikasyon olduğu için bu da belli bir yön verebiliyor insanların hayatına.

Peki sizce her toplum aynı moda trendini mi takip etmeli?

Tabiî ki değil, yani aslında ben bu mevzuyu biraz da ticari satış endeksli görüyorum. Mağazalarda hep aynı şeyler olsa bir cazibe oluşmaz; dolayısıyla satışlar iyi olmaz; dolayısıyla devamlı bir yenilenme, tazelenme olmazsa demode olurlar. Modayı moda yapan zaten bu yeniliklerdir. Bu materyaller, yani artık fantezi bir olay değil, sosyal bir hadisedir moda.

Sizin tasarlamaya başladığınız ve daha sonra pişman olduğunuz bir moda trendi var mı?

Yok. Aslında ben zaten ilk kariyerimi tiyatro ve sinema kostümleri yapmaya başmıştım o yüzden fanteziye çok açık bir tasarımım oldu.

En iyi giyinen ülke ya da millet hangisi?

Bunu söylemek çok zor. Çünkü artık her şey uluslararası... Burada üretilen bir şey anında dünyanın diğer ucunda dikilebiliyor.

Türkiye’de son aylarda bir türban ya da başörtüsü tartışması yaşanıyor. Siz bu tartışmalardan haberdar mısınız?

Evet, biraz takip ettim. Bu tür tartışmaları saçma buluyorum. Hanımlar her zaman kapanmışlardır. Mesela İsa efendimizin annesi Meryem Ana kapalıdır. Hatta Havva’dan bu yana kadınlarda bir kapanma eğilimi vardır. Eğer güzel tasarlanabilirse kapanmak kadına yakışıyor, türban kadının güzelliğini ortaya çıkarıyor.

Cumhurbaşkanı Gül’ün eşi nasıl giyiniyor?

First Lady’nin adını bilmiyorum ama gayet şık. Daha da şık olmak isterse kendisi için bir şeyler tasarlayabilirim. Gerçi kişiye özel tasarım yapmıyorum, ama Türkleri çok seviyorum. Tabii teklif gelirse... Ben hadiseye bir din açısından değil de, moda olarak bakarım. Hem tesettürlü olup hem de şık olunabilir.

Son 10 yılda Türkiye’de muhafazakar kadınlar arasında şık ve marka giyinmek isteyenler epey çoğaldı. Ancak onların bir sorunu var. Aradıkları kıyafeti pek bulamıyorlar...

Fransa, 30 yıl önce böyle değildi. Şimdi baktığınız zaman sahilde insanları çıplak görebiliyorsunuz, ben bunu tasvip etmiyorum. Ama devir değişiyor. Kilise, din bir dönem bunu zorunluluk olarak yapmıştı. Bacaklarının görünmesi çok ciddi sıkıntılıydı, şimdi hepsi çıplak durumda. Gençlerin kendi nesillerinin hayatını yaşamaya hakkı var, ama transparan giyinmek istemeyen hanımların da hakkı şık olmak. Modacılar bunları yok saymak yerine ellerinden geleni yapmak zorunda.


                                                                                                                                                                                                            ««  Önceki Sayfa  »»